DEVLETİN TANIMI VE OLUŞUMU
Devletin tanımı günümüze kadar
tartışılan bir konudur. Eski çağraldan beri bu konu üzerinde araştırmalar
yapılmıştır. Platon aristotales gibi fikir adamları devletin tanımını yapmaya
çalışmışlardır. Günümüzde de bu tanımlama hala devam etmektedir.
Devletin Tanımı
Devlet kavramı sosyal bilimlerde
eski zamanlardan beri tartışılan bir konudur.
Bu güne kadar bir çok tanım yapılmış ama bu tanımlar içerisinde bir
birlik olunamamıştır.bunun nedeni devletin sürekli değişen fonksiyonlarından
kaynaklanmaktadır. farklı bilim dallarınca devletin farklı fonksiyonları ele
alınmış ve her biri kendi açısından yorumlamıştır. Devlete sosyolojik,
ekonomik, siyasi, felsefi, stratejik olarak farklı açılardan bakılmıştır.
Devlet ekonomik, sosyal , kültürel
ve siyasi şartlara göre algılanmış ve tanımlanmıştır. Bu nedenle devleti
tanımlarken devletin işlevlerine bakılır . Aristotales “ bir devlet ancak
nüfuslu bir siyasal birlik oalrak yaşamasına ulaştığı zaman var olur” demiştir.
Yani devleti oluşturmak için öncelikle bir nüfus , yeteri kadar toprak ve bir
siyasi yönetim olmak zorundadır. Ratzel ise devleti bir canlı gibi görmüş
Devlete yaşayan bir organizma demiştir. Devlet doğar,büyür geliş ve ölür
demiştir. Ratzel devletlerin büyümesini alanının genişlemesi olarak görmüştür geniş
alanlara sahip olan ülkerele güçlü devletler demiştir. Glasner ise sınırları
belirlenmiş mekana bağlı bir örgütlenme demiştir. Claessen ve skalnik devletin
toplumsal ilişkilerin ürünü olduğunu savunur.
Devletin bir örgütlenme biçimi olarak savunan
ve aynı zamanda devletin sosyal ve tarihsel açıdan bir gerçek olduunu
belirtebiliriz. Ayrıca devleti diğer sosyal kurumlar ile ayıran özellikleri çok
ileri düzeyde iş bölümü olan ve üstün
bir yaptırım gücü ve zorlama imkanı olan kurum diye ekleyebiliriz.
Devlet bütün siyasi kurumların en
büyüğüdür. Toplumsal düzenin,adaletin ve toplumsal yararın sağlanması amacı
olan ve belli bir toprak barçası üzerinde yaşayan insan topluluğuna dayanan ve
bu topraklar üzerinde bir yönetime sahip olan örgütle donanmış bir organizasyon
olarak görülür. Devleti diğer kurumlardan ayıran bir özelliğide egemen ve
bağımsız olmasıdır.
Daha net bir tanım yapmak gerekirse
devlet bütün kurumların en büyüdüğüdür. Devlet kurumlarının yaptırımı olan bir
nüfusa ve coğrafi olarak sınırlı bir mekana sahip olması ve kendi iç toplumuya
dışarıda da içinde olmak zorunlda olduğu geniş toplumlarla ilgilenen yapıdır. Devlet kendi toprakları
üzerinde yönetimin tek sahibidir. Kitaptaki tanımı ise “ Devlet tarihi süreç
içerisinde şekillenen, belli bir toprak üzerinde bulunan ve belli bir nüfusa
hitap ve hükmeden, hukuk kurallarına göre yapılmış ve bu kurallara göre
yönetilen, kendi üzerinde hiç bir otoritenin bulunmadığı egemen bir
örgütlenmedir” diye geçmektedir.
Devletin Oluşumu İle İlgili
Görüşler
Devletin oluşumu ile ilgili çok
farklı görüşler vardır. Devletin oluşumunu şu teoriler ile açıklayabiliriz:
İlahi hukuka dayalı görüş, içgüdüsel görüş, aileyi devletin temel isayan görüş,
çatışan ve uzlaşan menfaatler görüşü, toplumsal sözleşme görüşü devleti güce
dayandıran görüş ve organizmacı görüştür.
Bunlardan en kapsamlısı ile ilahi
hukuka dayalı görüş ve toplumsal sözleşme görüşüdür.
İlahi hukuka dayalı görüşte: devlet
ilahi güç tarafından yaratılmıştır dolayısıyla tanrı yönetme gücünü bir kişiye
veya gruba verir.
Toplumsal sözleşme görüşü ise:
devletin oluşumunu insanlar yerleşik düzene geçmeden önce doğayla bütünleşmiş
bir şekilde doğal yaşamla i içedir. Yerleşik düzene geçince ise toplum haline
gelmiştir. Toplum halinde bir geçiş bir sözleşme ile olmuştur.
Devletin oluşumunu açıklamak
amacıyla bir çok farklı tanım olsada bunlar birbirlerine karşıt değil devletin
bütün fonksiyonlarını tek tek açıklayan görüşlerdir. Bu nedenle devletin tanımı
yapılırken tüm bu görüşleri ele almak gerekir
Devlet Oluşumunu Etkileyen
Faktörler
Devletin oluşumunda farklı
faktörler etkili olmuştur. Bu faktörler insanın zamanlda gelişimi ve doğal
ortamla olan ilişkisiyle bağlantılıdır. Çünkü insan ilkel halden yerleşik hayata geçmesiyle toplumsal yaşam düzeninde
de değişiklikler olmuştur. Bu nedenle ilişkileri düzenleyici kurallar eski
çağlardan beri vardır. Ve devletle beraber yeni bir düzen gelişmiştir.
İlk devletlerin oluşumunda tarım
faktörü etkili olmuştur. Tarım ile bağlantılı olarak iklim,su ve toprak gibi
verimli alanların ugun görlüldüğü ve bu verimli arazilerde devletlerin ortaya
çıktığı görülür. Bu alanlarda devlet kuran insanlar yerleşik hayata geçmişler
ve geçim faaliyetleri sonucunda ilkel halden yerleşik hayata gelmişlerdir.
Tarımın geliştirilmesi insanlık tarihinin
en önemli gelişmelerindendir. Tarımla beraber yerleşik toplumlar ortaya çıkar
ve toplumsal yapınında değişmesini sağlar. Avcı toplayıcı gruplarda eşitlik
esastı ama yerleşik toplumlarda daha fazla etken ortaya çıkmış dini,siyasi ve
askeri seçkin sınıfları yönetme gücüne sahip bir devlet kavarmının ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Bir başka görüşe göre köylüler ile çobanlar, çalışanlar
ile soyguncular gibi karşıt bireylerin arasındaki zıtlıklar gibi mekanlar ve
toplumlar arasındaki farklılıklar devlet oluşumuna yol açmıştır.
Devlet oluşumunda etkili olan
faktörler hakkında bilgi veren diğer önemli bir kaynakta maises’in uygarlığın
doğuşu adlı eseridir. Maises eserde dicle ve fırat çevresinde kurulan
kentlerden bahseder. Ona göre devletin tohumlarını atan öğeler iki farklı
üretim biçiminin varlığına bağlı omuştur. Bunlar: kent devletlerinin varlığı ve
aynı soydan gelen ve hiyerarşiye dayalı yapıdır. Avcı toplayıcı toplumlarda
devlete ihtiyaç duyulmaması şöyle açıklanır; ekolojik şartların uygunluğu ve bu
dönem insannın bir günde bir kaç saat çalışarak ihtiyacını giderebilmesinden
dolayı başka bir yapıya ihtiyaç duymamıştır.
Ancak, insanın neden devlet
düzenine geçtiği merak edilmektedir. Bu tartışmanın 2 cevabı genellikle
verilir. Birincisi zorunlu olarak ekolojik karakterdir ve verimli arazilerde
yapılan tarım ile oluşan yapı ile bağlantı kurar. Yerleşik tarımın başlaması ve
buna bağlı nüfus artışı devletin ilk oluşum aşamasını oluşturmuştur. Tarımla
uğraşanlar toprağa bağlı kalırlar buda bir toprak sahibi olmasını sağlar.
İkincisi ise, devletin dini köklerine vurgu yapar. bir devletin kurulmasının ve
baskısının kabulunun kutsal bir ögrev adına mümkün olacağı savunulur. Devletin
oluşumu ile ilgili olarak ileri sürülen faktör ve görüşlerin her birinin belirli
alanlarda geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu faktörlerden birisi harekete
geçince diğer faktörlerde harekete geçmiştir.
Devlet oluşumunda etkili faktörleri
claessen ve skalnik
1-
Nüfus
artışı ve nüfus baskısı: Yiyecek imkanının sınırlı olması ve başka halları
haraca bağlamaya yönelik hareketler
örgütlenmeyi sağlar
2-
Savaş
ve savaş tehlikesi: Savaş tehlikesi olan toplumlarda ne olursa olsun durumu çok
iyi yönetecek liderler olur.
3-
Üretimde
ve toplumsal refahta artışlar: Büyüyen bir yönetim organının hizmetlerinin
karşılanabilmesi için üretiminde artması gerekir.
4-
İdeoloji
ve yasallık kazandırma: Her devletin oluşumda söz konusu toplumun önderinin
egemen konumunu yasal göstermeye çalışan bir hareketi vardır
5-
Daha
önce kurulmuş devletlerin etkisi: devlet oluşmunun daha önceki evreleri
hakkında bilgi birikiminin varoluşuda etkisini göstermiştir.
6-
Doğal
çevre faktörleri: özellikle iklim, yeryüzü şekilleri, su ve verimli toprak devletin kurulacağı alanda
çok önemlidir.
7-
Beşeri
çevre faktörleri : Devlein ilk oluşumu sırasında üzerinde durulması gereken
ikincil önemli faktörlerdir.
8-
Bilgi
birikimi ve teknolojik gelişme: İlk devletlerin ortaya çıkışında kullandığı
teknolojiye göre stratejik bir gücü vardır.
Olarak sıralandırır.
DEVLET ÖNCESİ
TOPLUMSAL YAPILAR VE DEVLETİN GELİŞİMİ
Devlet Öncesi Toplumsal
Yapılanmalar
İnsanlar ilk zamanlardan beri
birlikte yaşamaktadırlar. Savunma, barınma, beslenme ve güvenlik gibi
ihtiyaçlarını beraber karşılamak zorundadırlar bu nedenle insanlar her şekilde
ve büyüklükte bazen gevşek bazende keskin hatlarla belirlenmiş sınılarda
gruplar halindeörgütlenmişlerdir. Bu örgütlerin zamanla nasıl devlete dönüştüğü
bu bölümde açıklanacaktır.
İnsan oğlunun dünyada varoluşundan
beri farklı yaşam ve geçim tarzları olmuştur. Zamanından kırk bin yıl öncesiyle
şartların düzelmeye başladığı oniki bin yıl öncesine kadar olan dönemde bir çok
değişiklik olmamıştır. Bu dönemde insan basit şekilde yaşamış mağara ve ağaç kavuklarında
barınmıştır. Araç gereç keşfi ile uğraşmıştır. Bu dönemdeki insanlar ilkel
şekilde yaşamışlar avcı ve toplayıcı şeklinde geçinmişlerdir. Göçebe olarak
yaşamışlardır. Örgütlerin en belirgin özellikleri: küçük gruplar halinde
yaşamaları, pek az şeye sahip olmaları, göçebe şeklinde olmaları ve toplumsal
düzenlemelerin esnek olmasıdır.
İklim şartlarının uygunluğu, yarı
zirai faaliyetlerin yapılmasına imkan veren koşullar insanlık açısından en
önemli gelişmenin gerçekleşmesini sağlamıştır. Bu sayede tarım devrimi olmuş ve
insanlar yerleşik hayata geçmeye başlamıştır. Bu sayede avcı toplayıcı geçiç
biçiminden tarımcı yaşam biçimine geçilmiştir. Tarım çağı ile birlikte bu
dmneme damgasını vuran otoriteler ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu dönemde yazıda
keşfedilmiştir. Yerleşik hayata geçilmesiyle daha fazla besin üretildiğinden
nüfus artışı ateşlenmiş, karmaşık ve hiyerarşik toplumlar oluşmuştur. Neolitik
dönemin başlamasıyla ilkel insan daha gelişmiş bir sosya l örgütlenme
geliştirmiş ve buna uyum sağlamıştır. İlk yerleşmeler devletler iklim şartları
ve coğrafi şartların uygunluğundan dolayı ortadoğu ve çevresinde olmuştur.
Toplumsal düzenle ilgili olarak
maisels evirmci bir görüş öne sürerek devlet oluşumuna kadar olan değişii
sistematik bir şekilde ortaya koymuştur. Bu sisteme göre insanlar geçim
kaynakları ile yaşam biçimleri arasında sıkı bir ilişki vardır. İlk zamanlarda
yaşamak için yiyecek peşimnde koşan insan gelişmeler ile birlikte tarım
yapabileceği alanlara yerleşmiş ve burayı muhafaza etmeye başlamıştır. Bu
nedenle daha verimli toprak isteyen insanlar aralarında savaş gibi münasebetler
yaşamıştır.
Bu yerleşmelerle birlikte
klan,kabile ve şeflik gibi birimler ortaya çıkmıştır. Klan, üretimin artmasıyla
insanların küçük gruplar halinde birleşmesiyle oluşmuştur. Kabileler ise
klanlardan büyük bir birim olmakla kabilede liderin yetkileri çok fazladır.
Kabile topraklarının sınırları daha geniştir ve belirgindir. Kabilenin bir
yönetim merkezi ve komuta kademesi vardır. Şeflik ise akrabalık ağının ürünü olmuş
ve gelenek ya da saygı gibi etkenlerinin rol oynamasıyla oluşmuş birimdir.
Geleneksel Devlet
Devletin gelişimini tarihsel süreç
içerisinde verebilmek için devletleri ikiye ayırırız; Geleneksel Devlet ve
Modern Devlet. Devletin gelişimini ve zamanla aldığı özellikleri ortaya
koyabilmek ve günümüz devletlerini anlayabilmek için bu ayrımın daha etkili
olacağını düşünürler. Devlet tarihi ilişkiler ve etkileşimlerle ortaya
çıkmıştır. Devlet insanlık tarihinde nispeten yeni olan bir toplmsal ve
mekansal organizasyondur. İlk ortaya çıkan devlet günümüzden yaklaşık 5000 yıl
öncedir. Bu insanlık tarihinden ufak bir alan kaplar. Geleneksel devlet ile
modern dönem öncesinde olan devlet kastedilir. Geleneksel devletleri anlamak
için önce modern devleti bilmek gerekir. Modern devletleri anlayabilmek için
ise,
Sanayileme,Demografik geçiş,Sosyal
ve ekonomik anlamda uzmanlaşma ve ticarileşme, İletişim alanında değişim,
Kentleşme ve demokratikleşme, Bilimsel düşüncenin yükselişi ve sosyal hayata
uygulanışı gibi kavramları bilmek
gerekir.
Devletin ilk olarak M.Ö 4000
yıllarında Mezopotamya’da ortaya çıktığına dair bulgular olmaktadır. Devlet
oluşumunun sırasıyla ilk görüldüğü alanlar Mezopotamya,Nil vadisi,İndus Vadisi,
Orta ve Güney Amerika ve Çin’dir. İlk
devletlerin ortaya çıktıkları yere baktığımız zaman tarım ve sulama alanları
açısından zengin bölgeler olduklarını görürüz. Bu bölgelerde kurulan ilk
devletler taşkın ve sulama sistemleri geliştirmişler ve tarım ürünlerinin
verimlerini arttırmışlardır.
Devletin ortaya çıkışında coğrafi
unsuların yanısıra ekonomik,teknolojik,askeri ve benzeri güç unsularıda etkili
olur. Bu unsurlar uygarlıklar imparatorluklar gibi büyük devletler oluşturmakta
büyük etkenlerdir.
Devletlerin tarihsel değişimini
gösterebilmek için değişik sınıflandırmalar yapılmıştır. Yapılan
sınıflandırmalar yetki kullanımıi halk ile egemen arasındaki ilişkiler gibi
siyasi ve hukuki konular ele alınmıştır. Devletlerin gelişimini ortaya koymak
amacıyla Held bir sınıflandırma sistemi yapmıştır Held’e göre 5 devlet yapısı
vardır bunlar, Haraç alan geleneksel imparatorluklar,Feodalizm,Zümreler
düzeni,Mutlakiyetçidevletler ve modern ulus devleleri şeklindedir. Geleneksel
devletler ile ilgili bi sınıflandırma da Eisenstad tarafından yapılmıştır. Ona
göre geleneksel devletler, kent devletleri,feodal sistemler, göçebe ya da
imparatorluklar ve merkezi imparatorluklar olarak ayrılır.
Erken devletler insanlığın tarihsel
gelişiminde yeni bir aşamayı gösterir. Bu devletler, herhangi bir bölgedeki
devlet aşamasına geçişin ilk evresini oluştururlar. Çok gelişmemiş siyasal bir
kuruluş yapısı taşıyan erken devletler daha önceki evrelerden kalıntılar ile
gelişir. Karmaşık ve istikrarsız bir yapı bu devletlerin özelliğidir. Erken
devletlerde despotizm ve üreticilerin sömürülmesine dayalı bir sistem vardır.
Modern devletin mutlaki monarşi şeklinde ortaya çıkıp geliştiği, dolayısıyla
bnun modern devletin ilk formu olduğu kabul edilir. Çünkü modern devletin en
belirgin özelliği kural koyan ve kuralları hayata geçiren bir güç olmasıdır.
Böyle bir güç ise düzenli bir ordu, bürokrasi , hkuk düzeni ve meşruluk
anlayışını gerektirir. Bu özelliği ile modern devlet olmasını sağlar. Modern
devlet mutlakiyetçi monarşi formunda üç temel işlevi yerine getirmiştir;Yasa ve
düzen sağlama, Etkin bir kamu finanfsı sağlama, Ekonomi politikası olarak
merkantalizmi uygulama. Bu işlevleri yerine getiren devlet, güvenliği
sağlayıcığı yasaları, Pazar şartlarını, devletin ihtiyacı olan para kaynağını sürekli ordu ve yargı sistemini ve
ülkedeki zenginlik kaynaklarını ülkenin gücü ve refahı için kullanmıştır.
Avrupada ortaya çıkan modern
ulus-devlet vesfalya antlaşmasından sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu
tarihten itibaren bağımsız ve egemen devletler örnek alınmış. Uluslararası
ilişkilerde yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu gelişmelerden sonra devletler
sistemi oluşmuştur.
Modern devletlerde geleneksel aile
ve grup bağlılıklarının yerini, yeni bir kimlik ve yapının alması gerekir. İşte
bu kimliği oluşturacak etkende milliyetçiliktir. Bu akımda fransız ihtilali ile
başlamıştır
Millyetçilik ilkesi ulus devlet
ilkesini oluşturan modern devlet anlayışı içerisindedir. Bu ihtilalle birlikte
millet olabilme ve milli-devlet oluşturma amacı, giderek tüm toplumlarda etkili
olmuştur. Modern devletler tarih sahnesine ulus devlet olarak çıkmışlardır.
Bundan dolayıda milli devletlerin sayısıda git gide artmıştır. Bu artış
özellikle ikinci dünya savaşından sonra zirveyi görmüştür. Zaman zaman millet
ve devlet kavramları aynı anlamda kullanılmakta veya uluslarla devletlerin aynı
sınırları paylaştığı görülmektedir. Fakat günümüzdeki devletlerde milletlerin
yaşadığı sınırlar birbiriyle çakışabilmektedir. Bazı devletlerin sınırları
içerisinde bir çok millet yaşarken bazı milletlerde farklı devletlerde
yaşamlarını sürdürebilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder