Osmanlı
Devleti Tersane Teşkilatı
“Tersane-i
Amire”
Derya Beyleri Dönemi (1324-1390)
Osmanlı devletinde tersane teşkilatı Marmara denizine
ulaşıldığı zaman başlamıştır. 1323 yılında Karamürsel feth edildi ve ilk
deniz kıyısı elde edildi. Osmanlılar Marmara’da denize ulaştıktan sonra ilk
tersane, Sultan Orhan zamanında Karamürsel Bey tarafından Karamürsel’de
kurulmuş. Karesi Beyliği’nden getirilen ustalarla bu tersanelerde yeni gemiler
inşa edilmeye başlanmış İlk donanma Kara Mürsel Bey komutasında
oluşturuldu. 1327 yılında Karamürsel'de ilk Osmanlı tersanesi kuruldu ve
böylece deniz gücünün kurumsallaşma çalışmaları başladı. Karesi Beyliği’nin de
Osmanlı Devleti’ne katılmasından sonra Osmanlılar, Çanakkale ve çevresine de
yayılmışlar ve nihayet 1354 yılında Rumeli’ye geçerek Trakya’da da ilerlemeye
başlamışlardır. Donanma hiyerarşik bir sistemle teşkilatlandırılarak, Donanma
Komutanı’na, “Derya Beyi” unvanı verilmiştir. Kara Mürsel Bey, Osmanlı
Devleti’ndeki ilk “Derya Beyi” olarak Türk Deniz Tarihi’nin öncüleri
arasında yerini almıştır. Osmanlılar Trakya’ya geçince Gelibolu’da bir deniz
üssü ve bir de tersane kurmuşlar. 1. Murat zamanında kurulan Gelibolu Tersanesi
zamanla gelişerek o devrin önemli tersanelerinden biri haline gelmiş.
Kaptan-ı Derya / Kaptan Paşalar Dönemi (1390-1867)
Osmanlı İmparatorluğu’nun modern bir devlet anlayışı ile
denizlere yönelik teşkilatlanması Sultan Yıldırım Bayezid döneminde başlamıştır. Gelibolu Deniz Üssünün 1401
yılında tamamlanması ile birlikte “Kaptan-ı Derya/Kaptan Paşa” terimi de Osmanlı
Deniz Kuvvetlerinde yerini almıştır. Saruca Paşa Türk deniz tarihinin ilk
Kaptan-ı Deryası olmuştur.
İstanbul Tersanesi, Tersane-i Amire İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet’in ilk icraatlarından biri, güçlü bir donanma inşa edebilmek için Haliç’in kuzey kıyılarında bugünkü Kasımpaşa kıyılarına bir tersane kurulması nı emretmek olmuş. Fatih Sultan Mehmet 1455 yılında Kasımpaşa’da İstanbul Tersanesi (Tersane-i Amire)’ni kurmuş ve bu tersane dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olarak tüm yabancı ülkelerin hayranlığını kazanmıştır. Bu dönemde Türk deniz bilimcileri dünya denizciliğine büyük katkıda bulunmuşlardır. Muhiddin Piri Reis, Türk denizcilik tarihinde tüm dünyada büyük yankılar uyandıran kartografi çalışmaları ile büyük bir yer tutmuştur. 1513 ve 1528 yıllarında iki ayrı dünya haritası yapmıştır. Diğer bir çalışmada Piri Reisin Dünya Denizcilik Tarihi’ne bir hediyesi olan 1521 ve 1525 yıllarında iki kez yayınladığı ünlü, “Kitab-ı Bahriye” adlı kılavuz kitabıdır. Bu emsalsiz çalışmada, Ege ve Akdeniz her açıdan incelenmektedir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’a yönelik kara harekatında Türk Donanması çok büyük lojistik destek sağlamıştır.
Sultan I. Selim
tarafından Mısır’ın fethinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu, Kızıl Deniz
ve Hint Okyanusu’nda faaliyet göstermeye başlamıştır. Sultan I. Selim’in
ölümünden sonra Kanuni Sultan Süleyman da Osmanlı Donanmasının gelişimine büyük
önem vermiş, Türk Denizciliğine altın çağını yaşatmıştır. Bu dönemde Barbaros
Hayreddin Paşa, kardeşleri Oruç ve İlyas Reisler, Selman Reis, Murat Reis,
Seydi Ali Reis gibi bir çok ünlü Türk Denizcisi Akdeniz’de mutlak bir
hakimiyet kurmuştur. Kanuni Sultan Süleyman, 1533 yılında Barbaros Hayreddin
Paşayı İstanbul’a davet ederek, Kaptan-ı Derya ilan etmiştir. Barbaros
Hayreddin Paşa, İstanbul Tersanesi’nde yeni gemiler inşa ettirerek, Donanmayı
daha da güçlendirmiş ve Deniz Kuvvetini Osmanlı Devleti’nin denizlerdeki
uzantısı ve dış politikasının vazgeçilmez bir unsuru haline getirmiştir.
Barbaros Hayreddin Paşa, üstün denizcilik bilgisi ve tecrübesinin yanı sıra
emsalsiz bir taktisyen olduğunu, 27 Eylül 1538 tarihinde Preveze Deniz
Savaşı’nda göstermiştir. Taktik baskının yarattığı sürpriz etkisi Andrea Doria
komutasındaki Haçlı Donanmasını şaşkına çevirmiş, Haçlı Donanması panik
içerisinde dağılarak, büyük kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu
zafer, Osmanlı Devletini Akdeniz’in tartışılmaz hakimi yapmıştır. Preveze Deniz
Zaferi, büyük bir şeref ve gurur abidesi olarak Türk denizcilerine ışık
tutmakta ve zaferin kazanıldığı 27 Eylül günü her yıl Deniz Kuvvetleri Günü
olarak kutlanmaktadır.
Diğer taraftan, Hadım Süleyman Paşa 72 parçadan oluşan
Donanma ile 1538 yılında Umman Denizi’ne açılarak Aden’i ele geçirmiş, daha
sonra Hindistan’a ulaşarak burada Portekizlilerle çarpışmıştır. Osmanlılar, doğudaki
deniz ticaret yollarının kontrolü uğruna uzun yıllar yoğun çaba sarf etmiştir.
Selman Reis, Piri Reis, Murat Reis ve Seydi Ali Reis gibi ünlü denizcilere, “Süveyş
Kaptanı” unvanı verilmiş ve bu Amiraller, Umman Denizi ve Hint Okyanusu’nda uzun yıllar
Portekiz Donanması ve diğer ülkelere karşı deniz kontrolü uğrunda mücadele
vermişlerdir. Kanuni Sultan Süleyman, 1543 yılında İspanya karşısında zor
durumda kalan Fransa’nın yardım talebi üzerine Barbaros Hayreddin Paşa
komutasındaki 110 kadırgadan oluşan Donanmayı Fransa’ya göndermiştir. Bu sefer
Barbaros Hayreddin Paşanın son seferi olmuş ve Barbaros Hayreddin Paşa, Büyük
Türk Amiralleri arasındaki yerini almıştır.
Türk Denizciliği bu dönemde Salih Reis, Aydın Reis, Murat
Reis, Selman Reis, Seydi Ali Reis, Hasan Reis, Piyale Paşa, Kılıç Ali Paşa gibi
ünlü denizcileriyle başarıdan başarıya koşmuş; bu yüzyılda Türk savaş gemileri
Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nda faaliyet göstermiş, bu denizlerde
üstünlüğünü rakiplerine kabul ettirmiş, İmparatorluğun dış politikasının ideal
bir uygulama aracı olarak, güç göstererek veya güç kullanarak siyasi hedeflerin
ele geçirilmesinde önemli rol oynamıştır.
İlk büyük toprak kaybı Karlofça Antlaşması ile başlamış ve
Deniz Kuvvetleri de toprak kayıplarına paralel olarak giderek önem ve
önceliğini kaybetmeye başlamıştır. Kaptan-ı Derya MezamOrto Hüseyin Paşanın
1695 yılında başlatmış olduğu reform girişimleri ve Venedik Donanmasına karşı
Sakız Adası civarında kazandığı Koyun Adaları Zaferi de Donanmanın Saadet Yüzyılını
geri getirmeye yetmemiş, denizlerdeki gerilemeyi durduramamıştır. Osmanlı
yönetimi kendi içerisindeki siyasi ve ekonomik sorunları aşamadığı için Batının
yükselen teknolojik değerlerine de ulaşamamıştır. Bütün gemilerin yelkenli hale getirilmesi, ancak 17. yüzyıl sonları
ile 18. yüzyıl başlarında tamamlanabilmiştir.
26 parçalık Osmanlı Donanması, 1770 yılının Temmuz ayında
İzmir’de, Rus Donanmasının baskınına uğramış ve tüm gemileri batmıştır. Bu
yenilgi ile birlikte yaşanan olumsuz gelişmeler, Sultan III.Mustafa’yı çağdaş
bilgilerle donatılmış deniz subayı yetiştirilmesi konusunda harekete geçirmiş
ve bu kapsamda, Baron de Tott isimli Fransız mühendis Donanmayı iyileştirme
çalışmalarında görevlendirilmiştir. Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından, 18
Kasım 1773 tarihinde, “Tersane Hendesehanesi” adıyla Tersane’deki küçük
bir bölümde bugünkü Deniz Harp Okulu’nun temeli atılmıştır. Bu olay,
sadece bir okulun açılması değil, yüzyıllar boyunca Türk Ulusuna devlet
adamları ve nitelikli deniz subayları yetiştirecek bir dönemin başlangıcı
olmuştur. Okul, 22 Ekim 1784 tarihinden itibaren “Mühendishane-i Bahri
Hümayun” adını almıştır.
Yenileştirme çabalarının sürdüğü bu dönemde de, Osmanlı
Donanması büyük felaketlerle karşılaşmaktan kurtulamamıştır. Yeniçeri Ocağı’nın
kaldırılmasından bir yıl sonra, 20 Ekim 1827 tarihinde Yunan İsyanı sebebiyle
Mora’nın Navarin Limanı’nda bulunan Osmanlı-Mısır Donanması,
İngiliz-Fransız-Rus ortak filolarının baskınına uğrayarak, 58 gemi ve 6000
denizcisini kaybetmiştir. Navarin Faciası’nda Osmanlı Devleti, yalnız
Donanmasını değil, aynı zamanda uzun yıllar içinde yetiştirdiği tecrübeli
denizci personelin de hemen hemen tamamını kaybetmiştir.
Bahriye Nazırlığı Dönemi (1867-1922)
Sultan Abdülaziz döneminde ağır dış borç yükü ile
oluşturulan ve sayıca dönemin güçlü donanmaları arasında gösterilen Osmanlı
Donanması, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde etkin bir rol oynayamadığı ve
yenilgiyi önleyemediği gerekçesiyle, Sultan II.Abdülhamit (1876-1909)
tarafından otuzüç yıl boyunca Haliç’te atıl tutulmuştur. Donanma
gemilerinin Haliç’te uzun yıllar hareketsiz tutulması, Osmanlı
İmparatorluğu’nun denizcilik faaliyetlerine büyük bir darbe indirmiştir. Bu
karanlık dönemin ilk ve en acı yansıması, 1864 yılında İstanbul Tersanesi’nde
inşa edilen ve 13 yıl hiç seyir yapmamış olan Ertuğrul Fırkateyni’nin, iade-i
ziyaret maksadı ile gittiği Japonya karasularında, 16 Eylül 1890 günü
kayalıklara çarparak batması olmuştur. O dönemde tüm İmparatorluğu derin bir
üzüntüye boğan bu olayın sonucunda 533 denizci personel şehit düşmüştür.
Donanmanın geliştirilip güçlendirilmesi için finansal kaynak yaratma çabalarına paralel olarak dünyadaki yenilikleri takip etmek, Osmanlı Donanmasının kuruluşunu çağdaş esaslara dayandırmak, yeni bir eğitim doktrini geliştirmek maksadıyla İngiliz Amiral Gamble’ın başkanlığında bir heyet görevlendirilmiş, I.Dünya Savaşı’nın başlangıcından itibaren, İmparatorluğun siyasi tercihleri doğrultusunda bu kez de bir Alman Heyeti, Donanmanın yeniden teşkilatlanma çalışmalarında yer almıştır. Deniz Kuvvetleri, kendi içerisinde bir takım düzenlemeler yaptığı bir dönemde, kendisini Osmanlı-İtalyan (Trablusgarp) Harbi’nin içinde bulmuştur. Bu harpte, Osmanlı Donanmasının başlıca görevi: Çanakkale’de konuşlanarak, Boğaz savunmasını sağlamak ve kısmen de olsa uzak bölgelere asker ve silah nakliyatı yapmak olmuştur.
Bu dönemde,
Ege ve Akdeniz’de, yedi buçuk ay süre ile akın tipi harekat icra ederek, Yunan
Donanması ve harp potansiyeline kayıp ve hasar verdiren Rauf ORBAY komutasındaki
Hamidiye Kruvazörü, dünya deniz tarihine geçen göz kamaştırıcı
başarıları ile Deniz Harp Tarihindeki şanlı yerini almıştır. Her ne kadar bu
harekat harbin sonucunu değiştirmemişse de, tüm dünyada büyük hayranlık
uyandırmıştır.
Osmanlı Donanması, Birinci Dünya Harbi’nde, Karadeniz ve
Çanakkale Boğazı yaklaşma sularında görev yapmıştır. Osmanlı Donanması
Karadeniz’de, Doğu Cephesi’ne yapılan personel ve malzeme nakliyatını emniyete
almış, Rusya’nın Karadeniz sahillerindeki bazı şehirlerine baskın tipi taarruzlar
tertiplemiş ve aynı zamanda İstanbul-Zonguldak arasındaki kömür nakliyatını
emniyete almıştır. Yavuz Zırhlısı’nın sürat ve ateş gücü üstünlüğü Rus
Donanmasının Karadeniz’deki faaliyetlerini önemli ölçüde baltalamıştır.
Karadeniz’de konuşlanan Donanma, Rus Donanmasını İstanbul Boğazı’ndan uzak
tutmuş, böylece Çanakkale Cephesi’ndeki birliklerinin Doğu’dan baskı altına
alınmasını engellemiştir. Dört yıl süren Birinci Dünya Harbi’nde, zaten zayıf
olan Osmanlı Donanması büyük kayıplara uğramış ve savaştan son derece yıpranmış
olarak çıkmıştır. Elde kalan gemilerin kontrolü ise, 30 Ekim 1918 tarihinde
imzalanan Mondros Mütarekesi hükümleri uyarınca, Osmanlı Donanması Haliç’e
çekilerek, gemilerin kontrolü müttefik ülkelerin teşkil ettikleri bir komisyona
bırakılmıştır.
Milli mücadele döneminde ise geçmişi parlak zaferlerle dolu
olan Türk denizciliğinin acı ve hüzün dolu sayfalarından birisini teşkil
etmektedir. Ancak, Milli Mücadele esnasındaki olumsuz koşullar, Türk
denizcisinin doğasında var olan vatan ve millet sevgisini yok edememiş, bazı
denizciler gizlice Anadolu’ya geçerek kara savaşlarına fiili olarak katılmış,
bazıları ise Karadeniz’de ve Marmara’da ülkenin harbe devam azim ve iradesini
güçlendirecek lojistik nakliyatı kanları ve canları pahasına idame etmişlerdir.
İstanbul’da kalan denizciler, ise Muavenet-i Bahriye Cemiyeti’ni kurarak, Milli
Hükümetin deniz gücünü personel ve materyal olarak desteklemiş ve aynı zamanda
Milli Kuvvetlere istihbarat desteği sağlamıştır. Türk Denizcileri, İstiklal Harbi’nde
belki de harbin kaderini değiştiren stratejik nakliyatı başarıyla tesis ve
idame etmenin haklı gururunu taşımakta, o dönemin kahramanlarını saygı ile
anmaktadır.
KAYNAKLAR:
1- Osmanlı’dan Cumhuriyetin ilk yıllarına Anadolu tersaneleri
2- TERSÂNE-i ÂMİRE
https://islamansiklopedisi.org.tr/tersane-i-amire
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder